Haliç’teki Hazine: Rahmi Koç Müzesi

Uzun zamandır gitmek isteyip “Bir haftasonu gideriz ya” diye geçiştirdiğim, gittiğimde de “Keşke daha önce gelseymişim” dediğim bir müzeydi Rahmi Koç. Envai çeşit eser ve koleksiyon ürünü barındıran müze, Haliç’in gizli hazinesi olarak hafızama kazındı bile.

Hasköy tarafında, Miniatürk’e çok yakın bir konumda olan Rahmi Koç Müzesi, ayrı ayrı bölümlerden oluşuyor. Tersane, demiryolu, araç, atölyeler, Atatürk’e ait eşyalar, Türkiye tarihinden makineler ve ilkler, oyuncaklar, maketler, minyatürler, eşyalar, imzalı ürünler gibi beklentinizin dışında bile eserlerin olduğu bir müze burası. Üstelik Haliç kıyısına sıfır, muazzam bir manzara eşliğinde sunuyor hepsini. Kısa kısa, gezi boyunca çektiğim fotoğraflar eşliğinde notlarımı paylaşarak devam ediyorum;

Öncelikle müzenin girişinde Atatürk’ün eşyaları ile Atatürk portresi görüntüsü bizi karşılıyor. Bu muazzam esere en başta yer vermeden edemeyeceğim.

Atatürk Portresi
Atatürk Portresi

Ardından devam ettiğimizde makineler ve klasik araçların olduğu bölümle başlıyoruz. Beni en çok etkileyen ve ilgimi çeken kısımlardan birisi tabii ki burasıydı. Burada 200 yaşından büyük araçlar bile varken, dönemlerin resmi araçları, markaların ikonik klasik modelleri vs. her şey vardı. Tam bir cennet!

O kadar çok, o kadar güzel klasik araç var ki! (Burayı fotoğraflara boğabilirim, ama 162 adet fotoğrafı buraya koymak yerine yazının altında albüm olarak ayrıca sundum.) Araçlar çok iyi korunmuş, bugüne kadar kusursuz gelmişler. Rolls Royce logosu hala parıl parıl, Fiat farındaki logo detayları kusursuz, lastiklerinden iç temizliğine kadar harika! Çok büyük bir emek, çok büyük bir tutku var. Böyle cevherleri ülkemizde görmek gurur verici.

Buradan rota bizi tersane kısmına götürüyor. Tersane bölümünde ise gemilerin yanısıra geçmişe dönük dükkanların bulunduğu küçük bir tarihi sokak var. Burada terzi, eczane, saatçi gibi minik dükkanları gezebiliyorsunuz ve evet, görüntüsü yetmezmiş gibi kokusu bile onlarca yıl öncesine ait!

İlerlediğimizde dikkatimi çok çeken şeylerden birisi, sırf Ölüdeniz’de yıllar önce denizaltı aramalarından çıkarılan eşyalar ve çöplerin sergilenmesiydi. Bu hem doğaya saygı, hem de doğanın gücü için etkileyici bir iletişim tercihi olmuş.

Tersane kısmında çeşitli gemiler, yelkenliler ve balıkçı tekneleri sergileniyorken, aynı zamanda geminin önemli mekanik parçaları da ayrıca sunuluyor. Benim pek ilgimi çeken bir konu olmamasına rağmen her köşeyi didik didik gezip hayretlerimi gizleyemedim.

Yine tersane kısmında çeşitli atölyeler varken, zeytin fabrikası öne çıkıyor. Burada animasyonlarla, ışıklandırmalar ve çeşitli seslerle fabrika ortamı yaratılmış ve gerçekten süreci çok iyi anlatmışlar. “Zeytin üretimini ne yapayım?” deseniz de, kendinizi o ortamda büyülenmiş buluyorsunuz. Rotayı takip ederek ilerlediğimizde model trenler, oyuncaklar ve maketlerle karşılaşıyoruz. Burada her çeşit eserle karşılaşabiliyorsunuz.

Sevgili railseverler, bir anda trenler, tramvayların içine düştüğünüzde tüm gezinin seyri değişiyor. Nitekim moda tramvayına binip o eski ahşap kokusunda yolculuk hissine bürünebiliyor, uzun soluklu seyahatlar için lüks bir trende deri ve ahşap ikileminde kendinizi bulabiliyorsunuz. Sanırım bu bölümde diğerlerinden daha çok vakit ayırdım ve gerçekten insan geçmişi anlamak için bazen yaşayabilmeli diyorsunuz. Çeşit çeşit tren var, hepsi devasa, hepsi tarz, hepsi gözden sakınılmışçasına bakımlı. Henüz yaşlı sayılmam ama bu bölüm bana “Ne varsa eskide var” dedirtti! :’)

Bu bölümü çok anlatmak, betimlemek isterim ama ne benim kelimelerim yetiyor, ne de anlatmaya çalışmak doğru olacak. En iyisi fırsat bulduğunuzda Rahmi Koç‘a uğramak. Uğramak dedim ama tabi ki çoğunu gezebilmek için minimum 3-4 saatinizi ayırmanız gerekiyor. Çünkü bitmiyor, gezdikçe daha da gezilecek yer çıkıyor. Mesela raylı sistemlerden sonra bizi uçakların olduğu bir alan karşıladı. Burada savaş uçakları, makineler ve klasik araçlar karşılama devam etti.

Son olarak bu bölümden sahile doğru, kıyıda sabit duran vapuru gezdik ve rotamızı böyle sonlandırdık. Burada bir denizaltı var fakat restorasyon sebebiyle kapalıydı. Bunun dışında gezmediğimiz, unuttuğumuz bir yer mutlaka var, hissedebiliyorum. Çünkü o kadar büyük ki, bunu ancak bu haritayla anlatabilirim: Rahmi Koç Müzesi Krokisi

Bahsetmediğim şeyler dışında bebek arabasından tutun, fotoğraf makineleri, farklı ırkların şapkaları, buhar makineleri, maket şehirler, Efes Antik Kenti’nin minyatürü gibi bir sürü detay var. Ayıp olmayacak olsa, hepsinden 5’er fotoğraf ekleyip uzatacağım böyle böyle ama işte, ayıp :’)

Elbet bir gün, düşünmeden çıkın ve Rahmi Koç‘a doğru gidin. Bir sürü emekle tonlarca cevher korunmuş, sahip çıkılmış ve en güzel şekilde sergileniyor. Bu emeklerin karşılığını vermemiz gerektiğini düşünüyorum.

Öğrenci ve standart olarak 2 bilet çeşidi var. Dilerseniz gişeden, dilerseniz Biletix üzerinden satın alabiliyorsunuz. Bunun dışında tekne turları da mevcutmuş ama biz gittiğimizde malesef kapalıydı.

Anlatacak çok şeyim varken, sadece hikayenin başını anlatabilmişim gibi hissediyorum. Ama yine de iyi geldi, tekrar o çoşkuyu hissedebildim yazarken.

Buraya kadar okuyup paylaştıklarımı benimsemeye çalıştığınız için bolca teşekkür ediyor, başka bir yazıda görüşmek dileğiyle diyorum efenim.

:’)

* 162 adet fotoğraf olduğundan ve hepsini buraya koyamadığımdan Unsplash koleksiyon linkini ekleme ihtiyacı duydum. Yakaladığım tüm kareleri gezmek isteyenler için doğru adres: Rahmi Koç Collection – Unsplash